15 Temmuz 2012 Pazar

Benim adım bulut, hani üstüne soğuk soğuk düşen damlalar var ya, ben yaptım hepsini. Kapkarayım. Dışarıdan çok güzel manzaralara, eşsiz fotoğraflara sahne olurum. Güneşi alt üst eder onunla bir oyuncakmış gibi oynarım, bir gelir bir gider... Ay benim en iyi dostum. Karanlığımın gücü, kavgamın yandaşı.
Ben bir dalgayım, denizi kasıp kavuran. Hani sen geçen huzur bulmak adına gelip bakmıştın bana, seni sırılsıklam etmiştim, hatırladın mı beni? İçimde çırpınan küçük küçük bir sürü balık var, ne kadar tatlıyım değil mi? Halbuki bilir miydin hepsiyle mücadelede olduğumu.
Ben o önünde durduğun pencereyim. Hayatla aranda duran. Seni hayattan ayıran. Açamadığın, kırık dökük...
Güneşi yansıtmaktan çekinen, geceyi sana iten.
Ben yastığınım, seni gözyaşlarınla boğan. Yatağınım soğuk...
Kırık hikayelerinim senin, unutmaya çalıştığın, ama unutamadığın.
Asla bulamayacağın yolunum, ışıksız gecenim.

Ben kim miyim? Daha önce hiç söylememiştim. Ben hiç kimseyim, hiçbir şeyim. Bulamadığım o şeyim belki de. İçimde kaybolmuş kimlik. Aynada gözüken bir bedenim sadece, ruhum satılmış.

Umut ve ümit demişsin, 2 isimden ibaret, 2 unisex isim.
Neyden bahsediyoruz ki?
Irzına geçmiş biri hayatımın, koskoca boşlukları kalmış.
Silik gündüzleri var bir kaç şişe şarabın.
Hiç soğumayacak hisler yürüyor damarlarımdan beynime,
Kuruyor ateşlerim.

Ben kimim biliyor musun?
Ben güneşinim.
bir daha hiçbir zaman parlamayacak, doğmayacak olan,
karanlık ve ölü.

14 Temmuz 2012 Cumartesi


Kendimi balkonun demirlerinden usulca bırakma isteğiyle savaşırken bulmuştum seni.
Evet tam anlamıyla bir savaştı bu. Nefretin ta kendisi
Bazen ölmek, bazen ölüp tekrar doğmak istiyordum.
Bir ara bunu unutmuştum,
İçim koca boşluklarla dolup taşarken bıraktım soru sormayı.
Üstüne gidebilecek en güzel şeyi yaparak noktaladım, su içtim.
Kana kana, -ölüme susamıştım.-

Farkına varmadan dar ve çıkmaz sokaklarına düşmüştüm senin.
Siyah beyazdı her şey. Tam fotoğraflıktı öyle ya? Sen severdin fotoğraf çekmeyi.
Orantısız merdivenlerin vardı sonlarında.
Eskimiş kırık dökük binalar...
İçinde koşuşturan cıvıl cıvıl çocuklar vardı,
Her birinin çehresinde farklı hüzün.
Düşüp kalkardım sert kaldırımlarından; yaralanmadan, canım yanmadan ayaklanır yürüyüverirdim.
Sonbaharında o kadar güzel ve sakindi ki, sıcak esen rüzgarıyla kavrulurdum habersizce.

İnsanların içine kustuğu dünyanın, beyin eriten acısıyla açtım o çapaklı gözlerimi güne.
Tırnaklarımın ucuna kadar uzanan bir sızı var bir yerlerde, sorgulamaya üşeniyorum.
Düştüğüm bu evin içinde ayaklanamıyorum.
Bir şeyler eksik.
Sen gittin, ayak izlerin kalsın istedim.
Bir kılın dahi düşmemişti oysa.

Uçurtmalı hayaller vardı.
Bir ucunda deniz,
Ve bir bank.

Dolmayan koskoca bir boşluk,
Zaten boşluk dediğin dolması zor değil miydi?
deniz soğuk bir şarap gibiydi gece, rüzgar okşuyordu saçlarını.
karanlıktan yükselen dalga sesleri, gökyüzü berrak.
soğuk kum taneleri boynunda, ay saklanıyor pişmanlıklar ardında.
kaybolup giden bir umut var ufukta şafak vakti.
yumardı gözlerini, günün güneşine uyansa,
insanlar yorgun, insanlar sessiz.
bir çare gözyaşları ayrılıyor yuvalarından.
titrek bedenlerde aydınlanıyor güneş.
savruluyor hisleri dört bir yana,
kimsesiz yalnızlık.
duymuyor onlar,
yitik bir tenden akıyor karanlık,
görmüyorlar.
sen anlamıyorsan kimse anlamaz dilini,
sen duymuyorsan herkes sağır.